22 Şubat 2011 Salı

Mucizem'in Hikayesi

Ben normalde sakin yapılı bir insanımdır, hatta fazla sabırlı denilebilir. İnsanlar durumlar karşısındaki metanetime, sakinliğime hep şaşırır. Hamileliğimde böyle geçti benim, sakin sakin ve sorunsuz bir şekilde. Duygusal patlamalar yaşadım elbette ama üzücü durumlarda. Ancak ne eşime ne çevreme hamile kaprisi hiç yapmadım.
Doğumumu normal beklerken sezeryanla yaptım. Bebeğim benden 2 saat önce ailemle buluştu, ben odaya alındığımda, sadece teyzem yanıma gelip bana bakmış ve “sakın düşme” diye bir uyarı yapıp kızımın yanına geri dönmüş. Ben hatırlamıyorum tabii, biraz ayılmaya başladığımda da yalnızdım odada. Bu biraz incitici olmuştu aslında sonradan düşündüğümde. Birde benim bir şanssızlığım oldu, annem benim doğumumdan 20 gün önce ağır bir ameliyat geçirdi acil olarak ve ben henüz 10 günlük lohusa iken kemoterapi almaya başladı. Yani doğumumda da, lohusalığımda da o müthiş anne desteği biraz eksik kaldı bende. 40 günlük lohusalık dönemimde de annem iyi olduğu sürece benimle ilgilenebildi, daha çok ben ilgiliendim onunla. Henüz bir haftalık lohusa iken sabah kızımı kayınvalideme teslim edip, dikiş yerlerim acıya acıya anneme kahvaltı hazırlamaya gidiyordum.
Yani hamileliğimin son ayları da, lohusalık dönemim de biraz eziyetli geçti benim. Aynı dönemde abim eşinden ayrıldı. Biz; yani annem, ben, eşim ve abim; ortak bir yaşamın içinde, hepimiz ayrı sıkıntılarla boğuşarak yaşamaya başladık. Ben, anneme ve abime üzülerek, kızıma yetmeye çalışarak, annemle ilgilenmeye çalışarak geçirirken lohusalık dönemimi, birde bu problemli dönemde diğerlerinin bozuk psikolojileriyle de boğuştum.
Sonuçta bu sıkıntılı dönem ve birliktelik, ilişkileride bozdu. Artık yüzümüz gülmeden masaya oturmaya başladık, tartışmalara başladık. Bu nokta benim sabrımın sonu oldu. Sonuçta ben sürekli ağlamalar, - ki annem üzülmesin diye gizli saklı – eşimle mütemadiyen kavgalar – sağolsun o da bu dönemde alınganlık konusunda tavan yaptı, bana destek olamadı – kızımla ilgili büyük korkular yaşamaya başladım. Gözümün yaşı kurumaz oldu, evde duramaz oldum; sinir boşalmaları yaşamaya başladım. Gecenin bir yarısı mide bulantısı ile uyanıyor, saatlerce titremeye başlıyordum. En sonunda kızım 2,5 aylıkken banyoda saçlarımın büyük bir kısmını tepemde toplayıp, bir makas atıverdim. Banyodan çıkınca eşim şok oldu. Bunlar kakül boyutunda bile değildi, iğrenç görünüyordum. Bu sanırım beni kendime getirdi, önce eşimle konuştum, sonra annemle, sonra abimle. Artık sakinleşelim, ben iyi değilim dedim.
Bu arada benim minik kızım, dünyanın en şeker, en tatlı bebeğiydi. Gazı yoktu, emiyordu, uykusu düzenliydi. Başta yaşadığımız sarılık dışında -ki onu da anne sütüyle hastaneye yatmadan atlattık- bana hiçbir problem yaşatmıyordu kızım. Yaşadığım depresyon, en ilgiye ve yardıma muhtaç olduğum dönemde yaşadığım sıkıntılardan kaynaklıydı.
Kızım 3 aylıkken ben işe başladım. Bu çok iyi geldi, gerçekten. Kızımı çok özlüyordum ve çok ağladım başlarda ama evin gerginliğinden kurtulmak çok iyi geldi. Annemin kemoterapisi bitti, abim tekrar annemle yaşamaya alıştı, eşim baba lohusalığını attı üzerinden. Gün geçtikçe düzenimizi tekrar kurduk, kızım anneme şifa oldu ve çok güzel sonuçlar aldık annemin testlerinden.
Şimdi kızıma annem bakıyor, ben her sabah işe giderken eşim bizi öpe koklaya yolcu ediyor, kızımı anneme bırakıyorum, işe geliyorum. Akşam annemde buluşuyoruz eşimle, annem ne yapabildiyse yiyoruz, kızımızı alıp evimize dönüyoruz. Arada kayınvalidem 1 hafta kadar kalıp annemi dinlendiriyor, kızıma bakıyor. Abim kızımın müptelası, bir akşam görmeden duramıyor. Süt iznimi Çarşamba günleri kullanıyorum, böylece annem 2 gün kızıma bakıp, çarşambaları dinleniyor.
Şu an kızımızın, Defne’mizin büyümesini keyifle izliyor, ona sahip olduğumuz için, onun bizi seçtiği için, bu kadar uslu, tatlı ve akıllı biri bebek olduğu için şükrediyoruz.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder