21 Şubat 2011 Pazartesi

Evren'in Hikayesi

Merhaba,


Aradan 2 sene geçtiği için, hislerim pek taze olmasa da ben de katkıda bulunmak istedim bu bloga. Öncelikle şunu söylemeliyim; isteyerek hamile kaldım, doktora gittim, çeşitli hazırlıklar yaptım ve planlı bir şekilde, isteyerek hamile kaldım. Ancak bu benim gerçek isteğim miydi bilmiyorum. Bunu gerçekte kimin seçtiğini hala bilmiyorum. Ben mi, ailem mi, partnerim mi, toplum mu, doğa mı, bedenim mi,... emin değilim. Belki de bunların bir bütünüydü. Hiçbir zaman tam olarak emin olamadım. Çocuklu hayatta beni nelerin beklediğini bilmiyordum. Öte yandan tam olarak bir karar verebilmek için yaşımın geçtiğini hissediyordum. Çok geç olmadan dedim; dışarıdan ve içimden gelen seslerin toplamını dinleyerek hamile kaldım. Ufak tefek sorunlarım olmuş olsa da... tamam itiraf ediyorum, ilk 4 ay mide problemim yüzünden hayat benim için çekilmez hale gelince “hamilelik mi? bir daha asla!” dediğim günler olmuştu ama sonrasında güzel geçmiş ve 18 haftadan sonra kıpırdanmalarla birlikte “bu bir mucize, üstelik de benim içimde” diyerek göbeğime tapınır hale gelmiştim. Göbeğim etraftan da türbe gibi ziyaretçi almaya başlayınca iyice havaya girdim. Tanıdık tanımadık herkes benim göbeğime bakıyor, ellemek için adeta sıraya giriyordu :P


Neyse işte, işbu halde doğum yapınca ve bütün ilgi bir anda bebeğime kayınca biraz bocaladım sanırım. Epiduralsiz doğal doğum yaptığım için aslında ilk hafta hala kendimi çok güçlü hissediyordum; büyük bir güven vermişti bana; bu acıya katlandım ya hayatta her acıya katlanırım diyordum. İlk hafta çok mutlu geçti, bulutların üzerindeydim, bebeğimle dans ediyordum, ona şarkılar söylüyordum. 2 saatte bir uyanmama rağmen dinç bir şekilde ayakta duruyordum. Türkiye’den annem ve babam, buradan da kardeşim, dayım ve eşi gelmişlerdi. Onlar bizim her işimizi yapıyordu, beni sık sık dinlenmeye yolluyorlardı ama içim içime sığmıyordu. Heyecanlıydım, bebeğimi tanımaya çalışıyordum. Tatlı bir telaş da vardı tabii. Emecek mi, nasıl tutsam rahat eder, kıyafetleri rahatsız ediyor mudur, vs. Yenidoğan sarılığı olduğu için biraz üzüldük ama genel olarak çok mutluydum. Ta ki ikinci haftaya kadar...


İkinci hafta bulutların üzerinden tepetaklak aşağıya düştüm :) Kardeşim, babam ve dayımların gitmesiyle yeni bir süreç başlamıştı evde. Annem bizimle kaldı. Bu arada doğum sahnesi 1 hafta geçmeden unutuldu, çünkü ortada artık bakıma muhtaç ufacık minicik bir yaratık vardı. Artık hayatın merkezi oydu. Herkes onun için çalışıyordu, onun etrafında dönüyordu, tabii en çok da ben. Annem yardımcı olmak istiyordu ama ben bir türlü emanet edemiyordum, sürekli bir kaygı vardı, ya ona bir şey olursa, ya annem doğru tutamazsa, başı düşerse, annem düşerse,... bu tarz binlerce düşünce geçiyordu kafamdan. (Bu arada sonrasında bu kaygı yerini ‘ya bana bir şey olursa, ya T.’ye bir şey olursa, bebiş ne yapar’a bıraktı, sonra kendisi kelimenin gerçek anlamıyla kendi ayaklarının üzerinde durup konuşmaya başlayınca yine ilk seferki kaygı nüfus etti, biraz azalmış olsa da hala devam ediyor). Her neyse, bu korkularla baş edemediğim için, bebişi kimselere emanet edemedim. Anneme ev işleri konusunda yardımcı olmasını önerdim ama yemek yaptırmıyordum çünkü elleri suyla temas edince yara oluyordu. Yemekleri T. yapıyordu. Anneme bulaşık makinesi boşaltma görevi verdim, sen sadece bulaşık makinesini boşalt yeter dedim :) Onca yolu ‘bu çok önemli görev’ için mi geldim diye o da söylenmeye başladı haliyle. Ama işte bırakamıyordum bebeğimi, garip bir histi.


İkinci hafta bir gün çok bunalmıştım; evde çok sıkılmıştım; o gün T. dışarıdaydı; annem en yakınımda olduğu için ona çatmaya başladım. Neyse T. geldi ve ikisi birlikte beni karga tulumba evden dışarı attı :) Çık biraz yürüyüş yap kendine gel dediler. Hava çok soğuktu, her yer karla kaplıydı, dışarı çıktım, 20 dakika yürüdüm. Hamileyken yürüyüş yaptığım yerlerden geçtim ve işte o zaman bir daha hayatımın eskisi gibi olamayacağını anladım. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bir yandan eski hayatıma ağlıyordum, diğer yandan evde bıraktığım bebeğime. Koşar adımlarla eve döndüm ve bebeğimi kucağıma aldım, sonra biraz sakinleştim. Ve düzenlemeler yapmaya karar verdim. Hemen iş bölümü yaptım, anneme daha çok görev verdim :) Kendime de daha çok tek başına zaman. O günden sonra bebeğim 2 aylık olana kadar her gün tek başıma yürüyüş yapmaya çıktım, hava ısınınca da onunla birlikte. Bu yürüyüşler bana çok iyi geldi. Bir de tabii ki annem ve partnerim. Annem, bebişin bakımına daha çok dahil oldu, T. yine yemekleri yapmaya devam etti. İkisi birlikte temizlik işini de hallettiler. Bu iş bölümünde bana düşen yalnızca bebeğimi emzirmekti.


Ancak emzirmek benim için pek kolay olmadı. Emzirmeyi seviyordum fakat geceleri uykumdan uyanmayı, her gece 2 saatte bir kalkmayı pek sevmiyordum. Çok zor kalkıyordum ve her kalktığımda 1 saat boyunca bebişle ilgileniyordum: emzir, gazını çıkar, tekrar emzir, altını değiştir, mutfağa in bir şeyler ye, tekrar çık, tuvaletti, suydu... derken uykusuz kalıyordum. Başlangıçta T. de kalkıyordu benimle ama ben bebişi ona devredip yatamıyordum. Ertesi günü de uykusuzluk yüzünden yıpranmış oluyordum. İyi dinlenemeyince sütüm azalıyordu, sonuç olarak bebişin ağlaması artıyordu ve bu beni daha çok yıpratıyordu. Bebeğiniz uyuduğu zaman uyuyun diyorum şimdi herkese ama biliyorum ki bu çok zor. Çünkü insanın yapmak istediği o kadar çok şey var ki o sürede, uykuyla vakit kaybetmek istemiyor. Ama uyumayınca da kısır döngüye giriyor. İşte tam böyle bir kısır döngü içerisine girdiğim günlerden birinde annem gece bebişi ben yanıma alayım dedi. Önce itiraz etsem de baktım dayanacak gibi değilim, kabul ettim. Ben 10’da yatıyordum, onlar bebişi uyutuyordu, annem gece 12 öğününde bana sadece emzirmek için getiriyordu ve ben yatar/uyur halde emziriyordum, bebiş doyunca annem bebişi alıp gidiyordu. Bir dahaki sefere kadar onunla birlikte yatıyordu. Ancak bu da bende paranoya yarattı; ya annem uyursa, dönüp bebişi ezerse, bebiş yere düşerse vs. İlla beşiğinde yatsın dedim, ama beşiğinde uyumuyordu. Bir tartışma da oradan çıktı. Ben beşiğinde uyutmaya çalıştım ama beceremedim. Annem al koynuna yat, bebeğinin kokusunu içine çeke çeke uyu işte dedi. Başta tedirgin oldum, ya ezersem, ya düşerse, vs. diye ama uykusuzluğa dayanamayınca aldım koynuma yattım. Çok seviyordum bebeğimle yatmayı, emzirdiğim için de daha rahat oluyordu böylesi. Ama sonra alışırsa paranoyası başladı, öyle görmüştük, duymuştuk etraftan; bebekler alışırdı ve bize bunun kötü olduğu söylenmişti. Birkaç arkadaşımla konuştum, gizlice itiraf ettim birlikte uyuduğumuzu -sanki kötü bir şey yapıyormuşum gibi- onlardan destek gelince epey rahatladım. Tabii yine 2 saatte bir uyanıyordu ve ben uykusuz kalıyordum. Sonra yine eski sisteme döndük, 1 öğünü yine ya annem ya T. veriyordu. Önceleri sağıyordum ama sonra o da zor gelmeye başladı ve annemin önerisiyle mamaya başladık. 1 yaşına kadar geceleri 1 öğün mama verdik. Hatta ben arkadaşlarımla dışarı çıktığımda ya da okula gittiğimde de mama verdik. Bu konuyu takıntı haline getirmedim. Bir ara stres olsam da, sadece anne sütü vermeliyim diye, baktım ki bu beni çok zorluyor, vazgeçtim. Çünkü benim stresim sadece benimle kalmıyordu, önce bebeğimi, sonra tüm ilişkilerimi etkiliyordu. Ben de rahat moda geçtim. 2 sene de bu modda emzirdim bebeğimi. Halen beraber yatıyoruz ve bu benim hayatta en çok sevdiğim şeylerden biri :)


Şimdi dönüp baktığımda, esas olarak 1 ay sürdü diyebilirim benim lohusalığım. Yani olur olmadık zamanlarda gözlerin dolması, aşırı hassas bir halet-i ruhiye durumu. 40 gün diyorlar geleneksel lohusalık süresi için; burada da 6 hafta sonra doktor kontrolüne çağırıyorlar. Bizim ailede bu tarz gelenekler olmadığı için ne şerbet, ne kırk, ne de herhangi bir ritüelin içinde bulundum. Ama sanırım 40 gün sürmesi, hormonların eski haline dönmesi için gerekli süre. 40 gün boyunca kanama oluyor, benimki de ona yakın sürdü. Aslında makul bir zaman bence. Yeni hayata, bebekli bir hayata alışmak hiç kolay değil. Özellikle ilk 3 ay bizimkinde gaz sancısı problemi olduğu için daha bir zordu ve 6 aya kadar zorluklar azalarak devam etti. 6 aydan sonra dünyamız değişti. Hem iyice alıştık, hem de bebişin o hassas, kırılgan ve çığırtkan halleri gitti, ele, neşeye her şeye gelir bir bebek oldu. Tabii ki hala zorlukları var, çocuklu hayat kolay değil. Bazen eski hayatımı, o sorumsuz yaşantımı özlüyorum; bazen işlerimi yetiştiremediğimde 1 haftacık zamanım olsa, kendi başıma kalsam diyorum ama biliyorum ki uzaklaşsam da kafamın içi hep onunla dolu olacak. Gün içerisinde bile öyle çok özlüyorum ki, akşam koşarak eve dönüyorum. Çocuklu hayat zor ama bir o kadar da zevkli.


Her bebekle birlikte bir anne doğar derler ya; ilk zamanlar “çünkü kadının eski hayatı sona erer” kısmı telaffuz edilmez diye düşünürdüm. Hayatımın bir daha eskisi gibi olamayacağını anladığımda ilk verdiğim tepki kızgınlıktı. Etrafımdaki çocuklu insanlara kızmıştım. Neden bunu bana kimse söylememişti? Bu zorluklardan bahsetmemişti? Herkes hamileliğin keyfini çıkar diyordu ama kimse sonrasından bahsetmiyordu. Sonra sonra anladım bu insanları. İlk ayların zorluğu bir süre sonra unutuluyor. Hem siz çocuklu hayata alışıyorsunuz, hem iletişim boyutu giderek artıyor ve çok zevkli hale geliyor, hem de öyle bir geçiyor ki zaman, çoğunlukla dönüp bir şey düşünmeye pek fırsat kalmıyor açıkçası.


Süreçte Su Serpenler 
  • Tabii ki YavruSu :) Bir bebeğin gelişimini izlemek gerçekten olağanüstü. Her gün yeni yeni şeylerle sizi şaşırtıyor ve gülücükleriyle kendilerine ve hayata bağlıyor bu miniminiler.
  • Tabii ki partnerim ve annem. Onların desteği çok önemliydi. Bebiş 22 aylık olana kadar hiç tek başıma kalmadım, sonra da sadece 2 gün kendim baktım YavruSu’ya. 5,5 ay annem bizimleydi, sonra bir ay bir ablamız yardım etti, sonra tatil oldu annemlerin yanına gittik 2 ay kaldık, dönüşte yarım gün bir yuvaya başladı ve çok sevdiğimiz bir insan tarafından bakıldı, 14 aylıkken de tam zamanlı gitmeye başladı. Onun dışında kalan zamanlarda da T. ile her şeyi paylaştık. Öyle eşim bana yardım ediyor tadında değil, ciddi ciddi paylaştık her şeyi.
  • Her gün kendi başıma çıktığım yürüyüşler çok iyi geldi. Hem uzaklaşıp temiz hava almış oldum, hem de farklı şeyler düşünmeye fırsatım oldu.
  • Ekstra bir yük getirmiş olsa da 1 ay sonra okula başlamamın, bir nevi ‘eski hayatım’la bağ kurmamın rolü büyüktü. Bebekli hayat dışında bir hayatın da var olduğunu, farklı insanları, farklı dertleri haftada 1 gün de olsa görmek/duymak iyi gelmişti.
  • Uzun emzirme seansları sırasında kitap okumak, özellikle de roman okumak çok iyi gelmişti. Ancak her okuma iyi gelmedi maalesef. Okuduğum bazı yazılar ve çocuk bakımı kitapları bana kendimi kötü hissettirdi, eksik hissettirdi. Süperannelik dayatmasını fazlaca üzerimde hissettim. Anneliğin bana göre olmadığını düşündüğüm zamanlar oldu. Bir çocuk yetiştirmek için bir köy gerekir derler ya, doğal olanın bu olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de size en büyük tavsiyem mutlaka yardım almanız, bu sorumluluğu paylaşmanız. Aileniz, partneriniz ve arkadaşlarınız eminim bugünlerde size yardım etmekten çok büyük mutluluk duyacaklardır.
  • Feminist annelik ve alternatif ebeveynlik üzerine yaptığım okumalar da bu dönemde ilaç gibi geldi. Cynthia Peters’ın dediği gibi Vulgar Bir Çağda Ebeveynlik yapmak hiç kolay değil çünkü!
Evren, Şubat 2011

4 yorum:

  1. Evrenciğim,
    Ellerine sağlık. Anne adayları için çok faideli, benim gibi 3 yıl öncesini hatırlamakta güçlük çekenler için de hafıza tazeleyici bir yazı olmuş. Okudukça çekirdek aile olmanın, çocuk sahibi olmakta geç kalmışlığın ne büyük zorluklar yaşattığını hatırlayıp "aslında çok şanslıymışsın" diyebilirim ama diğer yandan her lohusalığın kendine has zorlukları var ve hepsi de çok özel. Dur bari gaza gelmişken ben de bir şeyler yazmaya başlayayım:)

    YanıtlaSil
  2. Bu tip yazılar bana çok yardımcı oluyor.
    Teşekkür ederim.
    Hepsini satır satır okuyup, ola ki günün birinde ''emin'' hissedersem kendimi; kimseye ''sen bana bunu dememiştin!'' diye saldırma şansım olmayacak.
    Bilip-duyup hazır olmam gerekecek.

    YanıtlaSil
  3. Limonlu Turta sizin hikayenizi de bekleriz.
    Sittirella ne mutlu bize.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. Limonlu Turta,
    Sağolasın, teşekkürler! Evet doğru diyorsun hepsi çok özel. Ve de destekliyorum, mutlaka sen de yaz. Ne kadar çok kadın paylaşırsa o kadar iyi.

    Sittirella,
    Evet artık şansın kalmadı :D Umarım bir gün faydasını görürsün. O ''emin'' hissetme duygusu kimsede olmuş mu bilemiyorum. Bende hadi bakalım yedik bindik bir alamete şeklinde olmuştu. Sen bilip-duyup hazır ol ama yine de istediğin zaman gelip bana çatabilirsin ;)

    YanıtlaSil